Kategori: Müzik

  • Carlo Gesualdo

    Carlo Gesualdo

    Müzik tarihinin en ilginç karakterlerinden biri olan Carlo Gesualdo, 1566 yılında  Güney İtalya’daki  Potenza Eyaleti’nde bulunan Venosa  şehrinde doğdu. Soyluların müthiş bir zenginlik ve şaşaa, küçük, orta sınıfın sefalet ve vahşet içerisinde yaşadığı, adeta batıl inanç bataklığında, kanun ve yasaların olmadığı, din baskısı altında ezilen bir toplumun, ayrıcalıklı ve soylu bir ailesinin üyesi olarak büyüdü. Rönesans döneminin belkide en özgün bestecisi Gesualdo’yu ilginç kılan müziğinin yanı sıra nevrotik karakteriydi. Kendini aldatan eşi, eşinin sevgilisi ve şaibeli olan ikinci çocuğunu uşaklarına öldürttü. Uzun yıllar saklandıktan sonra, dönemin sanat merkezi olan Ferrara şehrine yerleşti ve madrigallerindeki sıra dışı tarzı sayesinde kısa sürede müzik camiası arasında ayrıcalıklı bir yer edindi. Gesualdo’nun müziğini özel, sıradışı yapan, kendinden önceki ve aynı dönemde yaşayan bestecilerden çok az etkilenmesi, kendinden sonra gelecek olan bestecileri ise neredeyse hiç etkilememiş olmasıdır. Tüm hayatı boyunca suçluluk duygusuyla işkence gördüğüne dair kanıtlar dikkate değerdir ve bunu müziğinde ifade etmiş olabilir. Müziğinin en belirgin özelliklerinden biri, dini metinlerden çok, aşırı duyguları temsil eden kelimelerin bulunduğu şiirleri seçmesidir. Aşk, acı, ölüm, coşku gibi kelimelere, madrigallerinde sıkça yer alır. 

    Günümüzde, sanatta yaratıcılığın sırrı, gerçek bir sanatçının nasıl olması gerektiği, sanatsal bir dehayı analiz edip, eserini değerlendirirken sanatçının yeteneğinin yanısıra karakterinin de göz önüne alınıp alınmamasının gerekliliği hakkında yapılan felsefi tartışmalar hala sürmektedir. Gerçek bir sanatçıyı, dehasının yanı sıra davranışları ile de değerlendirmek gerekir? Yoksa sanatı ile karakterini tamamen ayırmak mı? Sanatçı, topluma ışık tutup, örnek olmalı mıdır? Olmalıysa sadece sanatı ile mi, aynı zamanda davranışları ve karakterinden de sorumludur? Yoksa sadece sanata ya da sadece topluma mı hizmet etmelidir? Dehasının yanı sıra ahlaklı, bilge ya da entellektüel olmak zorunda mıdır? Yoksa kavramların, değerlerin, doğru ve yanlışın, ahlakın, vicdanın, bilginin karman çorman olduğu günümüzde, yukarıda saydığım özelliklerin hepsine sahip sanatçı aramak anlamsız mı?

    Kaynak: “Gesualdo: The Man and His Music”, Glenn Watkins, The University of North Carolina Press (January 1, 1974)

  • Aleksandr Borodin

    Aleksandr Borodin

    Bugün, Rus besteci Aleksandr Porfiryeviç Borodin’in ölüm yıl dönümü. Rusları, edebiyat, müzik, bilim ve sporda, çok başarılı bulur, saygı duyarım. Saygı duymamın temel senebi, bütün bu başarıları son derece ketum, kendi hallerinde, dünyayı pek umursamadan elde etmeleridir. İkinci Dünya Savaşı’nda neredeyse tek başlarına Nazi’leri yenmiş, uzay yarışını son raddeye kadar önde götürmüş, tek başlarına  tüm Avrupa kadar edebiyat ve müzik üretmişlerdir. Son derece içine kapanık, tam bir kapalı kutu olan bu milletin bütün bunları nasıl başardığına olan merakım hiç bitmeyecek. Borodin, benim en özgün bulduğum bestecilerden biridir. Önemli bir bilim insanı ve kimya profesörüydü. Tüm Rus besteciler arasında en doğal yetenekli olanlardan biriydi. Niceliğe yoldaşlarından daha az değer vermesi sebebiyle çok az eser besteleyebildi. İyi bir müzik eğitimi alamamasına rağmen istisnasız tüm eserleri son derece özgün ve eşsizdir. Çaykovski, bir mektubunda; “Borodin çok büyük bir yeteneğe sahip, kör kader onu bilim laboratuvarlarına hapsettiği için müzik eğitime çok az vakit ayırmasına rağmen…” yazmıştır. 

    Liszt’e, eserlerindeki kusurları sormuş ve şu cevabı almıştır; “Lütfen sizi yolunuzdan alıkoyacakları dinlemeyin; kendinize, ve doğru yolda olduğunuza inanın. O kadar çok sanatsal yeteneğiniz var ki, orijinal olmaktan korkmanıza gerek yok. Bu bir iltifat değildir.” Bir baş yapıt olan “Si Minör 2. Senfoni”’sini yedi yılda bestelemiştir. Dinlemekte olduğunuz Prens İgor operasını tamamlayamadan 27 Şubat 1887’da hayata gözlerini yumdu. Ölümünden sonra Rimsky-Korsakov ve Glazunov, sayısız yazı parçasını bir araya getirip bir bütün halinde birleştirdiler. İlk kez 1890'da Rusya'nın St.Petersburg kentinde sahnelenmiş ve o  zamandan beri Borodin'in operası, Rus opera klasikleri hazinesinin eşsiz bir parçası olmuştur. Teşekkürler Borodin, iyi ki varsın sanat…
    
    
    ( N. A. FigurovskiI and Yu. I. Solov'ev , “Aleksandr Porfir'evich Borodin A Chemist's Biography”, Publisher : Springer 18 July 1988 )
    (Kayıt; Borodin: Polovtsian Dances From Prince Igor - Berliner Philharmoniker · Herbert von Karajan, 1972 Deutsche Grammophon)

  • Vasily Kalinnikov

    Vasily Kalinnikov

    Ancak doğumunun yüzüncü yılında iki senfonisinin kayıtları halk tarafından keşfedilmesine yol açan Vasili Kalinnikov, bir din adamının oğluydu. Kilise korosuna katıldı, bu süreçte müzik teorisinin temellerini öğrendi ve 14 yaşında koro şefi oldu. Kalinnikov müziği, kariyerine dönüştürmeye karar verdi. 18 yaşında kısıtlı mali kaynaklara sahip olarak, konservatuarda müzik okumak için Moskova’ya gitti. Keman eğitiminin yanı sıra, fagot dersleri alarak yetersiz gelirini destekledi ve sonuçta çeşitli orkestralarda fagot, keman ve timpanist olarak çalıştı. 

    Mezun olduktan sonra müzik öğretmenliği ve bir opera orkestrasında şef yardımcılığı yaptı. Bütün bu yaşam mücadelesi sonunda sağlığı bozuldu ve tüberküloza yakalandı. 1892’de Çaykovski ile tanıştı. Kendi orkestra süitinin müziğini gösterdiğinde yaşlı adamdan övgü aldı. Bu cesaret, hasta genç besteci için bir moral oldu ve sol minör ilk senfonisi üzerinde çalışmaya başladı. 1895’te tamamladı ve 1897’de ilk kez Rus Müzik Cemiyeti tarafından icra edildi.

    35’inci yaşına iki gün kala, trajik bir şekilde erken ölümüne rağmen az ama harika Slav ezgileri ile, geç de olsa özellikle senfonileri, Rus orkestra edebiyatında yerini almıştır. 

    Her ne kadar müzik ansiklopedilerinin bazılarında Vasili Sergeyeviç Kalinnikov adı geçmese de, bu onun muhteşem yaratıcılığına gölge düşürememiştir.